Anasayfa / Dünya ve Çevre / İklim Değişikliği / Okyanusların Ateşi Çıktı: Isı Dalgaları Gezegenin Gizli Karbon Pompası’nı Bozuyor!

Okyanusların Ateşi Çıktı: Isı Dalgaları Gezegenin Gizli Karbon Pompası’nı Bozuyor!

Okyanusların Ateşi Çıktı: Isı Dalgaları Gezegenin Gizli Karbon Pompası’nı Bozuyor

Atmosferdeki karbondioksit artışından bahsederken genellikle ormanları ve ağaçları düşünürüz. Ancak gezegenimizin asıl kahramanı, yüzeyinin dörtte üçünü kaplayan ve insan kaynaklı karbon emisyonlarının yaklaşık %25’ini emen okyanuslardır. Bu devasa karbon yutağı, “biyolojik karbon pompası” olarak bilinen karmaşık ve hassas bir mekanizma sayesinde çalışır. Fakat son yıllarda sıklığı ve şiddeti artan okyanus ısı dalgaları, bu hayati mekanizmanın dişlilerini kırmaya başladı. ScienceDaily’de yayımlanan ve Monterey Körfezi Akvaryumu Araştırma Enstitüsü (MBARI) liderliğindeki yeni bir çalışma, bu “denizdeki ateşin” okyanusların karbon depolama kapasitesini nasıl tehlikeli bir şekilde zayıflattığını gözler önüne seriyor.

Alaska Körfezi’nde yaşanan iki büyük ısı dalgasını (“The Blob” olarak bilinen 2013-2015 olayı ve 2019-2020 olayı) inceleyen araştırmacılar, aşırı sıcaklıkların okyanus besin ağının temelini oluşturan plankton topluluklarını değiştirdiğini ve bunun sonucunda karbonun derin denizlere ulaşmasının engellendiğini keşfettiler. Bu durum, atmosferde daha fazla karbondioksit kalması anlamına geliyor ve bu da küresel ısınmayı daha da kötüleştirebilecek tehlikeli bir geri besleme döngüsü yaratma riski taşıyor. Peki, gezegenimizin iklimini düzenleyen bu görünmez motor tam olarak nasıl çalışıyor ve ısı dalgaları onu nasıl bozuyor?

Gezegenin Gizli Motoru: Biyolojik Karbon Pompası Nedir?

Biyolojik karbon pompası, kulağa mekanik bir cihaz gibi gelse de tamamen doğal ve canlı bir süreçtir. Milyonlarca yıldır işleyen bu sistem, okyanusun atmosferden karbonu alıp binlerce yıl boyunca hapsedebileceği derinliklere taşımasını sağlar. Süreç birkaç temel adımdan oluşur:

  1. Fotosentez Aşaması: Okyanus yüzeyinde yaşayan ve fitoplankton adı verilen mikroskobik bitkiler, tıpkı karadaki bitkiler gibi güneş ışığını kullanarak fotosentez yaparlar. Bu süreçte, deniz suyunda çözünmüş haldeki karbondioksiti alıp organik karbona, yani kendi vücutlarına dönüştürürler.
  2. Besin Ağına Giriş: Bu fitoplanktonlar, zooplankton adı verilen mikroskobik hayvanlar tarafından yenir. Karbon, bu şekilde besin zincirinin bir üst basamağına taşınır.
  3. Derinlere Batış (Karbon İhracı): İşin kilit noktası burasıdır. Karbonun derinlere taşınmasının birkaç yolu vardır:
    • Deniz Karı: Ölen planktonlar, zooplanktonların dışkı topakları ve diğer organik atıklar bir araya gelerek “deniz karı” adı verilen parçacıkları oluşturur. Bu parçacıklar yavaş yavaş okyanusun derinliklerine doğru batar.
    • Büyük Canlılar: Daha büyük zooplanktonlar ve balıklar, yüzeyde beslenip daha sonra derin sulara göç ederek karbonu aktif olarak aşağıya taşırlar.

Derin denize ulaşan bu karbon, yüzyıllar hatta binlerce yıl boyunca atmosferden uzak kalır. Bu pompa olmasaydı, atmosferimizdeki karbondioksit seviyesi bugünkünden yaklaşık %50 daha yüksek olurdu.

Isı Dalgaları Sistemi Nasıl Sabote Ediyor?

MBARI öncülüğündeki çalışma, okyanus ısı dalgalarının bu mükemmel işleyen pompayı nasıl sekteye uğrattığını ortaya koydu. Sorunun merkezinde, besin ağının en altındaki plankton topluluklarında yaşanan değişim yatıyor.

  • Plankton Türleri Değişiyor: Isınan sular, genellikle daha büyük ve hızla batan “deniz karı” üreten fitoplankton ve zooplankton türlerinin aleyhine, daha küçük türlerin ise lehine bir ortam yaratıyor.
  • Küçük Parçacıklar, Yavaş Batış: Yeni hakim olan bu küçük planktonların atıkları da kendileri gibi küçüktür. Bu küçük parçacıklar, derinlere batacak kadar ağır olmadıkları için yüzeye yakın veya orta derinlikteki sularda (yaklaşık 200-400 metre) takılıp kalıyorlar.
  • Karbon Geri Dönüşüme Uğruyor: Yüzeye yakın katmanlarda asılı kalan bu karbon, derinlere gömülmek yerine diğer mikroorganizmalar tarafından hızla tüketiliyor ve solunum yoluyla tekrar karbondioksit olarak suya salınıyor. Bu karbondioksit, kısa süre içinde yeniden atmosfere karışma potansiyeli taşıyor.

Araştırmacılar, Alaska Körfezi’ndeki ısı dalgaları sırasında tam olarak bunu gözlemledi. Yüzeyde fotosentez yoluyla yüksek miktarda karbon üretilmesine rağmen, bu karbonun çok az bir kısmı derin denize ulaşabildi. Adeta, gezegenin karbon taşıma bandı sıkışmış ve verimsizleşmişti.

Küresel Sonuçlar ve Geleceğe Bakış

Bu bulgular, iklim değişikliğinin sadece okyanusları ısıtmakla kalmayıp, aynı zamanda onların iklimi düzenleme yeteneğini de baltaladığını gösteriyor. Bu, endişe verici bir kısır döngüdür:

İnsan kaynaklı emisyonlar → Küresel ısınma → Daha sık ve şiddetli okyanus ısı dalgaları → Biyolojik karbon pompasının zayıflaması → Atmosferde daha fazla CO₂ kalması → Küresel ısınmanın daha da hızlanması

Eğer okyanusların karbon yutma kapasitesi azalırsa, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarımız çok daha zorlaşacaktır. Bu durum, sadece küresel sıcaklıkları değil, aynı zamanda deniz ekosistemlerini de derinden etkiler. Besin ağının temelindeki plankton yapısının değişmesi, balık stoklarından deniz memelilerine kadar tüm deniz yaşamı üzerinde basamaklı etkilere yol açabilir.

Bu araştırma, okyanusları bir bütün olarak anlamanın ve izlemenin ne kadar kritik olduğunu vurguluyor. Otonom robotik şamandıralar, gemi tabanlı araştırmalar ve genetik analizler gibi farklı teknolojileri bir arada kullanarak okyanusların sağlığını sürekli olarak takip etmek, gelecekteki iklim senaryolarını daha doğru tahmin etmemizi ve bu hassas ekosistemleri korumak için daha etkili politikalar geliştirmemizi sağlayacaktır. Okyanusların ateşi yükselirken, gezegenin bu gizli ama hayati motorunu korumak, hepimizin ortak sorumluluğudur.


Kaynaklar

Etiketler: